Sosyal Güvenlik sisteminin henüz yaygın olmadığı, askerde sıhhiye onbaşı olarak görev yapanların sağlık merkezlerine sıhhiye memuru olarak atandığı, eczanelerin her yerde bulunmadığı, bulunabilen ilaçların da parayla alındığı yılarda; her mahalle kendi sağlıkçılarını yetiştirmek zorundaydı. Hayat boşluk götürmezdi. Her boşluk bir şekilde doldurulurdu. İki tür sağlık sorunlarıyla ilgilenen yaşlılar olurdu. Genelde bu yaşlılar kadındı. Kimisi fiziki rahatsızlıklara bakar, kimisi de ruhsal hastalıkları iyileştirmeye çalışırdı.
Nezle ve grip gibi rahatsızlıklarda her evde büyükler belli tedavi usulleri uygulayabilirdi. Hastanın sırtı açılır ya kupa vurulur ya da tentürdiyotla dama çizilirdi. Karın ağrısı, ishal rahatsızlığında derelerden toplanan hayıt yaprakları kurutulup havanda dövülür. Tarhana ve zeytinyağı ile karıştırılarak yapılan bu yakı bir bez içinde karna sarılır ve hastalığa iyi gelirdi. Ciltte kızarıklık veya alerji oluştuğunda Tatarlar mahallesinde Duran Gülsüm nineye gidilirdi. Bir çanağın içinde kardığı çamuru hastanın eline yüzüne sürer, okuduğu dualarla hasta iyileşirdi.
Sokaklarda oynayarak büyüyen her çocuk, kir ve pislikten nasibini alırdı. El ve parmaklarında bu yüzden siğil oluşurdu. Siğil duası için Tabak Nine üç adet kâğıt alır, her birine Arapça harfler yazar ya ve her biri için Fatiha ve 3 ihlas suresi okur. Bu kâğıtlar siğillere sürülür. Her gün bir kâğıt yakılırdı.
Kuyruklu veya eşek arısı soktuğunda, mahallenin şoförlerinden birine gidilir, O da şişede sakladığı benzinden şişen yere döküverirdi. Tütünü yaranın üstüne bastırılırdı. Eğer çocuk düşer de bir bertik oluşur veya şiştiğinde ekmek içi çiğnenip bir yağlık içinde sarılırdı, ya da çiğ et dövülüp, yakı gibi kullanılırdı.
Langırt Hacamat’ın oğlu Baha ilkokulda sınıflarında sarılık olmuş bir arkadaşını mahallede bu konuda ocak olmuş Komşuları Tabak ninenin yanına götürmüş. Nine hastayı okumuş üflemiş, el ve ayak bileklerine sarı iplik bağlamış. Sıkıca tembih etmiş “Sakın iplikleri koparma. Onlar kendi kopana kadar bekle. Hepsi bir bir kopup gittiğinde iyileşirsin “ deyip göndermiş hastasını. Haşere cıba evine gittiğinde ilk işi sarı iplikleri kendi eliyle koparıp ertesi gün geri gelmiş.” Bak nine! İplikler koptu kendiliğinden ama ben iyileşmedim! Tabak ninenin tepesi atmış “ Ulen Deyusbaşı! Buban hızmatçısı mı va burada. Git ninen okuyuvesin. Bir daha kendin koparıp atarsan, hiç iyileşmesin “
Yıl 1952-53 öğretim yılı. Buldan Ortaokul’unun renkli simalarından rahmetli gömlek terzisi Gündüz, öğretmenlerin “ İ”llallah “ dediği öğrencilerin başında geliyordu. Derste yaramazlık yaptığı için Poyraz lakaplı Nevzat Hoca’dan dayak yemesine fena içerlemiştir. Soluğu doğru Kutup Ümmü ninesinin yanında alır. Ondan Nevzat Hoca’nın sidikliğini bağlamasını ister. Nine önce karşı çıkar ama yalvar yakınışına dayanamaz ve onu çok sevdiği için kabul eder. “ Benim yaptığımı kimselere söyleme “ diye de tembih eder.” Hazırlayacağım malzemeyi sidikliğini bağlamak istediğin kişinin geliş-gidiş yolunun üzerine güzelce gömeceksin. Bir defa bassın kâfi.” Ninesinin hazırladığı malzemeyi alır ve Poyraz Hoca’nın ev yolunda en uygun yere gömer. Hocayı gözetlemeye başlar, bastığına kanaat getirince, bu durumu okulda arkadaşlarına anlatır. Olay kısa zamanda her yere yayılır ve sonunda öğretmenlerin kulağına kadar gider. Bu yaptığı iş ona pahalıya mal olur ve disipline verilir. Sidiklik bağlamanın Poyraz Hoca üzerinde ne kadar etki yaptığı muamma olarak kalır ama okuldan iyice soğuyan Gündüz abi tahsil hayatına son verir.
Ergin Uz öğretmeni rahmetle anıyoruz.