1960 ların ilk yılları. Buldan Ortaokulu ilerde başarılı olmuş öğrenciler yetiştirse de, dayak ve şiddete dayalı bir eğitim sistemi öğrencilerin korkulu rüyasıydı.
1963-64 öğretim yılına kadar Buldan Ortaokulu müdürlüğü yapan İsmail Sezgi, nam-ı diğer “Kürt müdür “ve eşi matematik öğretmeni Nezahat hanım çok disiplinli ve sert mizaçlı eğitimcilerdi.
Öğrenciler arasından onur kuruluna seçtiklerini kimseler bilmezdi. Bu öğrencileri muhbir olarak kullanırdı. Hafta arası sinemaya gitmek yasaktı. Yasaklı gecelerde sinemaya gidenleri ertesi sabah müdüre ispiyon ederlerdi.
Hizmetliler Mustafa ve Ahmet amcaların odasında, kapı arkasında bir meşe sopası bulunurdu devamlı. Ders anında nöbetçi öğrenci sınıflardan gece sinemaya gidenleri çağırırdı. Hizmetli odasında sıraya geçilir, eşek sudan gelene kadar dayak yer, gıkımız çıkmazdı. Eğer o gün müdür olmazsa müdür yardımcısı Yılmaz Kabalı, nam-ı diğer “amcan” ağırlardı sinema kaçaklarını. Onun dövme sitili farklıydı. Talebenin saçının zülüflerinden yakalar, koparırcasına yukarı çeker. Canı yanan talebe de parmak uçlarında uzayabildiği kadar yükselirdi.
Nezahat Hanım her sene başında talebelerine sarı renkli 180 yapraklı defter aldırtır. Ön kısmı aritmetik, arka kısmı geometri defteri olarak kullanırdı. Her ders sonu bolca ödev verir, bir ders sonra ödevleri mutlaka tek tek kontrol ederdi. Eğer ödevi yanlış yaptıysan, ödev yapılan sayfalar yırtılır ve çöp kovasına doğru defter fırlatılırdı. Her sene bu yüzden 2-3 kez sarı defter alınırdı. Eğer ödev yapmadıysan doğru tahtaya çıkılırdı. Ödev kontrolü bittikten sonra dayak yeme sırasına geçilir, elinde tahta metreyle gelir ve herkese mum işareti yaptırırdı. Bu işaret beş parmağını bir araya getirerek yapılır ve korkuyla beklemeye başlanırdı. On parmağın ders sonuna kadar sızlardı. O der s kalem bile tutamazdın. Dayağın etkisi geçince her şey unutulurdu.
1964-65 öğretim yılı başında yeni müdür Mustafa Aytekin, nam-ı diğer Tozkoparan tayin olur. Eşi Jülide Hanım Dördeylül İlkokulunda sınıf öğretmeni olup müzik derslerine girerdi.
Mil lî bayram sabahları tüm sınıflar ön bahçede heybetli çam ağacının altında toplanırdı. Yine bir bayram sabahı ön kapı girişinde müdür bayramla ilgili konuşma yaparken boru trampet takımından biri boru çalar. O sessizlikte konuşması sabote edilen müdür öfkelenir. “ Tüm boru trampet takımı müdür odasının önünde toplansın.” Talimatını verir. Sırayla herkese sorar. “ O terbiyesizliği kim yaptı?” Kimseden cevap alamayınca meşe sopasıyla eşek sudan gelene kadar takımı sıra dayağından geçirir.
Tabiat Bilgisi öğretmeni Hüseyin Kaya ve eşi Fransızca öğretmeni Vuslat Kaya da o sene okula yeni atanmışlardı. Vuslat hoca hanımın dersinde sınıfın birinde talebeler çok gürültü yapıp, dersi kaynatmaya başlamışlar. Sınıfa söz geçiremeyen öğretmen dersten çıkıp doğruca laboratuarda ders yapan eşinin yanına gider. Ona durumu anlatır. Dersini yarım bırakan Hüseyin hoca eşinin ders yaptığı sınıfa hışımla girer. Suçlu suçsuz herkesi sıra dayağından geçirir. Herkesin yediği dayak yanına kâr kalır.
Halil Ünlü ve Mahmut Ballar’a selam olsun…